PAHSSc, Nadir Hastalıklar Gününü Destekliyor

AKCİĞER NAKLİNİN TARİHÇESİ -2.25.1- LOEB - İNSANLAR ARASINDA ORGAN NAKLİ MÜMKÜN DEĞİLDİR! - 2025.05.20

Akciğer Naklinin Tarihçesi -2.25.1- Loeb - İnsanlar Arasında Organ Nakli Mümkün Değildir!

 

Organ naklinde "İmkansız"dan "Mümkün"e Giden Yol 

 

Leo Loeb (1869-1959)

  

20. yüzyılın ilk çeyreği, organ nakli tarihinde cerrahi tekniklerin ilerlemesinin yanı sıra, biyolojik engellerin de keşfedildiği kritik bir dönemdi. Alexis Carrel, 1912'de Nobel Ödülü'nü aldığında, organ naklindeki cerrahi zorlukların büyük ölçüde aşıldığına inanıyordu. Ancak zamanla anlaşıldı ki, bir organı başarıyla yerleştirmek tek başına yeterli değildi. Esas mesele, vücudun bu yeni dokuyla uyum içinde çalışıp çalışamayacağıydı. Nakledilen organın uzun süre sağlıklı işlevini sürdürebilmesi, alıcının biyolojik yapısı ile yeni doku arasındaki uyuma bağlıydı. Gerçek başarı, yalnızca cerrahi beceride değil, organ ile beden arasında kalıcı bir biyolojik uyum sağlanmasındaydı.

 

Leo Loeb'in Paradoksal Katkısı

 

Organ nakli tarihinin en paradoksal figürlerinden biri olan Leo Loeb, yaptığı büyük katkılarla vardığı sonuçların umutsuzluğu arasındaki çelişkiyle dikkat çeker. 20. yüzyılın başlarında gerçekleştirdiği deneysel çalışmalar, organların bireysel özgünlüğünü ve bağışıklık sisteminin ret mekanizmalarını bilimsel zemine oturtarak, ironik bir biçimde o dönem için organ naklinin imkansızlığını kanıtladı.

 

Loeb'in araştırmaları, her organizmanın genetik yapısının kendine özgü (eşsiz) olduğunu ve bağışıklık sisteminin yabancı dokulara karşı doğal bir savunma geliştirdiğini ortaya koydu. Bu çığır açan bulgular, organ naklinin insanlar arasında imkansız olduğunu gösterdi.

 

Bu nedenle, o dönemde organ nakli üzerine çalışan az sayıdaki bilim insanını büyük bir çıkmaza soktu. Bir yanda nakil süreci hakkında bilimsel bilgi artarken, diğer yanda başarılı uygulamalar giderek zorlaşıyordu. Bilim dünyası, imkansız bir hedefle uğraşmanın boşunalığıyla yüzleşmek zorunda kaldı. Bu durum, organ nakli araştırmalarına ayrılan finansal kaynakların bulunamamasına veya mevcut kaynakların bu alandan çekilerek daha "umut vadeden" çalışmalara aktarılmasına neden oldu. Loeb'in bu kesin bulguları, araştırmacıları, üzerinde çalıştıkları hayallerin gerçekleşmesinin önündeki aşılmaz engeli görmeye zorladı ve böylece, bir zamanlar büyük umutlarla dolu olan bu alan, adeta bir bilimsel "çıkmaz sokak" haline geldi.

 

Ancak Loeb'in bu "imkansızlık" kanıtı, paradoksal bir şekilde, gelecekteki araştırmalar için yeni bir başlangıç noktası oldu. Bağışıklık sisteminin karmaşık savunma ağları, genetik uyumsuzlukların nakil üzerindeki etkisi ve doku ret süreçlerinin moleküler temelleri konularında öncü keşifler yapan Loeb, modern transplantasyon immünolojisinin temellerini attı. Özellikle şu noktaları aydınlattı:

  • Genetik farklılıkların organ uyumundaki belirleyici rolü
  • Bağışıklık sisteminin yabancı dokuları tanıma mekanizmaları
  • Organ reddinde hücresel düzeyde gerçekleşen biyolojik süreçler

 

O Dönemde Organ Naklinin Önündeki Diğer Büyük Engeller:

Organ nakli cerrahisinde edinilen deneyimler, iki temel biyolojik sorunu daha ortaya koydu: Organın, verici bedeninden ayrıldıktan sonra canlılığını koruyabilmesi ve alıcı beden tarafından kalıcı olarak kabul edilmesi.

1. İskemi: Organı Canlı Tutma Sorunu: Nakil sürecinde, vericiden çıkarılan organın kan akışı kesildiğinde, iskemi (dokulara yeterli kan gitmemesi sonucu oksijen ve besin maddelerinden mahrum kalma durumu) nedeniyle hızla hasar görmesi ve canlılığını kaybetmesi büyük bir sorundu. Özellikle böbrek gibi metabolik açıdan aktif organlarda, çok kısa zamanda işlev kaybına yol açıyordu. Organın canlılığını koruma ihtiyacı, nakil sürecinde büyük bir bilimsel meydan okumaydı. İskemiye karşı, organın geçici olarak beden dışında yaşatılmasını sağlayan perfüzyon (organa yapay besin solüsyonu pompalama) yöntemleri, dönemin en önemli araştırma konularından biri haline geldi.

2. Bağışıklık Sisteminin Ölümcül Tepkisi: O dönemde bilim insanları bağışıklık sistemini yeni yeni anlamaya başlıyordu ve organ naklindeki başarısızlıkların bu sistemle ilişkili olabileceğini henüz bilmiyorlardı. Gelişen cerrahi teknikler ve organın kanla beslenmesini sağlayan perfüzyon yöntemleri, organın fiziksel olarak naklini mümkün kılıyordu. Ancak nakilden sonraki asıl sorun, vücudun bu yabancı dokuyu tanıyıp ona tepki göstermesiydi.

19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında, deri ve kornea gibi doku nakilleri yapılıyordu. Kişinin kendi vücudundan alınan deri (otogreft) başarıyla nakledilirken, başka bir bireyden alınan deri (allogreft) kısa sürede canlılığını yitiriyor ve başarısız oluyordu. Kornea naklinde ise 1905'te ilk başarılı uygulamalar kaydedilmişti. Ancak organ nakli, deri veya kornea naklinden farklı bir zorluk barındırıyordu. Carrel'in de belirttiği gibi, bir kişinin kendi böbreğini alıp başka bir bölgeye bağlamak anlamlı bir çözüm sunmuyordu; başarılı bir nakil için farklı bir vericiye ihtiyaç duyuluyordu. Cerrahi teknikler kusursuzlaşsa da, organ naklinin önündeki en büyük biyolojik engele dönüşen bu soruna Loeb gibi araştırmacılar çözüm arayışlarına yöneldi.

 

"İmkansız"dan "Mümkün"e Giden Yol

 

Loeb, organ nakli alanında yalnızca bir bilim insanı değil, aynı zamanda imkansızın sınırlarını zorlayan bir öncüydü. Bugün binlerce hastaya yaşam umudu sunan transplantasyon tedavilerinin temeli, onun cesur ve sistematik çalışmalarıyla atıldı. Organ naklinin neden biyolojik olarak olanaksız görüldüğünü ilk kez bilimsel açıklıkla ortaya koyması, sonraki kuşak araştırmacılar için yepyeni bir yol haritası çizdi. Loeb’in keşifleri olmasaydı, bağışıklık sisteminin nasıl aşılacağı anlaşılamaz, immün baskılama yöntemleri geliştirilemez ve modern transplantasyonun başarısı mümkün olamazdı.

 

Loeb’in bilim dünyasına kattıkları, yalnızca organ naklinin önünü açmakla kalmadı, aynı zamanda insanlığın "imkansız" denilen kavramla nasıl yüzleşebileceğini de gösterdi. Gerçekte hiçbir şey imkansız değildir; insanlık azmedip bilimin ışığında ilerlediğinde, zamanla her engelin aşılabileceği defalarca kanıtlanmıştır. Nitekim Nelson Mandela’nın (1918–2013) o unutulmaz sözü bunu en iyi şekilde özetler: “Yapılana kadar her şey imkansız görünür.” Loeb’in çalışmaları, bu sözü bilimsel alanda gerçeğe dönüştüren örneklerden biridir.

 

Ancak Leo Loeb'in bu alana kattığı çığır açıcı bilgileri tam olarak anlayabilmek için, gelin onun çalışmalarından önce organ nakli tarihinde gelinen noktayı bir özetleyelim.

 

Gelecek Konu: Akciğer Naklinin Tarihçesi -2.25.2- Bağışıklık Sisteminin Anlaşılmaya Başlanması 

 

  

KAYNAKÇA:

 

    1. PAHSSc - Türkiye'de Akciğer Naklinin Tarihçesi
    2. A History of Organ Transplantation: Ancient Legends to Modern Practice - David Hamilton - 2012
    3. Kidneys, Twins, and Pathological Optimism: The Story of the First Successful Organ Transplant ‹ Literary Hub - 2021
    4. Transplantation And Individuality - Leo Loeb - 1921
    5. Historical Overview of Transplantation - PMC - 2013
    6. Leo Loeb - Wikipedia
    7. National Academy of Sciences - Leo Loeb (1869-1959) - A Biographical Memoir by Ernest W. Goodpasture - 1961
    8. The many faces of biological individuality - Thomas Pradeu - 2016
    9. Experimental Pathology and the Origins of Tissue Culture: Leo Loeb's Contribution - Jan A. Witkowski - 1983
    10. Managing failure: Sir Peter Brian Medawar's transplantation research. - Abstract - Europe PMC - 2017

  


Yazan: Kamil Hamidullah / KASIM 2023
Önceki güncelleme: 
Son güncelleme: Kamil Hamidullah / MAYIS 2025


 

Önceki Konu: Akciğer Naklinin Tarihçesi -2.24- Yudin - Kadavradan İlk Kan Nakli ve İlk Kan Bankasının Kuruluşu 

 

 

 

#AkciğerNakli #PAHSSc #LungTransplant #OrganBağışı #OrganNakli #OrganDonation #LeoLoeb #LTx

 

 

Eskişehir Web Tasarım