Henri Métras (1917-1957) - 1950
1946’da Métras, akciğerlerdeki her bir bronşa ayrı ayrı ulaşmayı sağlayan özel bir kateter geliştirdi. Bu araç, daha sonra onun adıyla “Métras Kateteri” olarak dünyaca tanındı. Kateter sayesinde radyolojik incelemeler sırasında bronşlar seçici olarak opaklaştırılarak, tüberküloz gibi bakteriyel lezyonların yeri yüksek hassasiyetle saptanabiliyordu.
Albert Schatz (1922–2005), tüberküloz tedavisinde çığır açan streptomisini 1943’te keşfetti; ilaç 1946’da FDA tarafından onaylandı. Métras’ın geliştirdiği kateter sayesinde antibiyotikler doğrudan hastalıklı bronşa iletilebiliyor, böylece lokal tedavi uygulanabiliyordu. Bu yöntem, modern anti-tüberküloz tedavisinin başlangıcı olarak kabul edildi.
Akciğer içi yapıları doğrudan görüntülemeye olanak tanıyan bronkoskopi, tıp tarihinde ilk kez Alman kulak-burun-boğaz uzmanı Gustav Killian (1860–1921) tarafından 1897’de uygulandı. Killian, bir hastanın soluk borusunu kesmeden (trakeotomi yapmadan), sağ ana bronşa kaçan bir domuz kemiğini çıkarmak amacıyla bu yöntemi kullandı. Bu müdahale, bronkoskopinin ilk gerçek klinik uygulaması olarak kabul edilir. Bronkoskopi, sonraki yıllarda Japon hekim Shigeto Ikeda (1925–2001) tarafından fiberoptik teknolojiyle mükemmelleştirildi ve 1966’da geliştirilen ilk esnek bronkoskop ile modern formuna kavuştu. Bu gelişmelerin ardından, Henri Métras tarafından geliştirilen ve bronşlara seçici erişim sağlayan “Métras Kateteri” gibi problar, tanı ve tedavi alanında yerlerini giderek bronkoskopiye bıraktı.
Akciğer nakli, modern tıbbın en karmaşık ve hayat kurtarıcı cerrahi işlemlerinden biridir. 20. yüzyılın başlarında hayal bile edilemeyecek bir başarı olarak görülen bu alanın ilk adımları, Fransız cerrah Alexis Carrel (1873–1944) tarafından atıldı. Carrel, esas olarak geliştirdiği damar dikiş tekniklerini test etmek amacıyla, 1907 yılında bir yavru kediden aldığı "en-blok kalp-akciğer kompleksini" (kalp ve akciğerin tek bütün olarak nakli) yetişkin bir kedinin boynuna, yani anatomik yerinden farklı bir bölgeye (heterotopik) nakletti. Bu deneysel uygulama, akciğer naklinin cerrahi olarak mümkün olduğunu gösteren ilk bilimsel kanıttı.1934 yılında ise havacı ve mucit Charles Lindbergh (1902-1974) ile birlikte organları vücut dışında canlı tutabilen organları vücut dışında canlı tutabilen ilk fonksiyonel pompa-oksijenatör (perfüzyon cihazı) sistemini geliştirdi; böylece modern transplantasyon teknolojisinin temelleri atılmış oldu.
Carrel’in öncü çalışmalarından yaklaşık kırk yıl sonra, Sovyet bilim insanı Vladimir Demikhov (1916–1998), 1946 yılında köpekler üzerinde en-blok kalp-akciğer ve tek akciğer lobu nakillerini gerçekleştirdi. İnsan anatomisi ve fizyolojisine benzer göğüs kafesi yapısı, dolaşım sistemi ve akciğer mekaniği sayesinde köpekler, cerrahi tekniklerin geliştirilmesi için ideal deneysel modellerdi. Demikhov’un temel amacı, organ naklinin cerrahi olarak uygulanabilirliğini göstermekti. Bu doğrultuda, nakledilen nakledilen organların alıcı hayvanın dolaşım sistemine entegre olup kısa süreli de olsa fonksiyonel olarak çalışabildiğini gösterdi. Aynı zamanda, cerrahi yaklaşımların, anastomoz tekniklerinin ve gerekli ekipmanın en uygun biçimde belirlenmesi ve geliştirilmesi amacıyla sistematik, tekrarlı deneyler yürüttü.
Mayıs 1947’de izole akciğer nakli denemelerine başlayan Demikhov, toplamda yaklaşık 250 intratorasik (göğüs içi) organ nakli gerçekleştirdi; bunların 67’si izole akciğer nakilleriydi. O dönemde immünolojik reddi önleyici ilaçlar henüz geliştirilmediğinden, nakledilen hayvanlar genellikle yalnızca 1 ila 4 hafta yaşayabildi. Demikhov, Carrel ve Lindbergh’in geliştirdiği türde bir perfüzyon sistemine sahip değildi. Organlar canlı donörlerden doğrudan çıkarılıyor ve hemen alıcıya naklediliyordu. Bu teknik sınırlamalar, nakil sonrası komplikasyonları ve ölüm nedenlerini doğrudan etkiliyordu. En yaygın ölüm nedeni immünolojik reddetmeydi. Bunun yanı sıra, damar ve bronş anastomozlarındaki sızıntılar, trakeobronşiyal kaçaklar, akciğer ödemi ve özellikle pnömoni gibi enfeksiyonlar da başlıca cerrahi komplikasyonlar arasında yer alıyordu. Böylece Demikhov, yalnızca teknik becerisiyle değil, aynı zamanda organ naklinin pratik ve teorik sınırlarını haritalayarak modern transplantasyon cerrahisinin temel taşlarından birini yerleştirdi.
Demikhov’un erken deneylerinden etkilenen Fransız cerrah Métras, 1947–1948 yıllarında köpekler üzerinde deneysel izole sol akciğer nakli çalışmalarına odaklandı. Sol akciğer, iki loblu yapısı ve daha sade damar-bronş anatomisi nedeniyle sağ akciğere kıyasla cerrahi olarak daha elverişliydi. Sağ akciğerin üç loblu yapısı ve karmaşık vasküler bağlantıları, dönemin teknik olanaklarıyla güvenli anastomozları zorlaştırıyordu. Ayrıca, anestezi ve cerrahi tekniklerin sınırlılıkları nedeniyle çift taraflı akciğer nakli o dönemde uygulanabilir değildi. Bu nedenle Métras, mevcut teknik ve fizyolojik koşullar göz önünde bulundurulduğunda, tek taraflı sol akciğer naklini daha uygulanabilir ve gerçekçi bir hedef olarak benimsedi.
Metras, bronşiyal ve vasküler anastomozları (hava yolu ve damar bağlantılarını) titizlikle uygulayarak yeni bir cerrahi teknik geliştirdi. Bu yöntemle nakledilen 20 hayvandan 16’sı erken dönemde hayatta kaldı — o dönemde dikkat çekici bir başarı. Bulguları, 1950yılında Fransız Bilimler Akademisi’ne “Note préliminaire sur la greffe totale de poumon chez le chien” (Köpeğe Uygulanan Tam Akciğer Nakli Hakkında Ön Değerlendirme) başlıklı bir çalışma ile sunuldu.
Demikhov’un daha geniş kapsamlı en-blok yaklaşımına kıyasla, Metras’ın izole sol akciğer nakli tekniği, hem cerrahi özgünlük hem de organın uzun vadeli işlevselliği açısından belirgin bir ayrım oluşturdu. Metras’ın geliştirdiği yöntemler, günümüzde kullanılan modern izole akciğer nakli cerrahisinin temelini oluşturdu. Bu nedenle tıbbi literatürde Demikhov, kalp-akciğer naklinin öncüsü olarak kabul edilirken, Métras ise izole akciğer naklinin öncüsü olarak anılır.
1992 yılında akciğer nakli alanının önde gelen isimlerinden Amerikalı cerrah Dr. Joel David Cooper, Henri Métras’ın tarihsel önemini şu sözlerle vurgulamıştır: “Fransa’dan Henri Métras, bu alandaki en önemli öncülerden biridir. Son kırk yılda farklı cerrahi teknikler geliştirilmiş olsa da, Métras bugün bir akciğer nakli ameliyatını izleseydi, kendi yöntemlerini hemen tanır ve ilk denemesinde ne kadar isabetli olduğunu fark ederdi. Aradan geçen 43 yıla rağmen Métras hâlâ zamanının ilerisinde bir cerrah olarak anılmaktadır.”
1950’ler, organ nakli biliminin karanlık döneminin sona erdiği yıllar oldu. Bu dönemde hayvan deneyleri sayesinde cerrahi teknikler mükemmelleştirilmiş, gerekli aletler ve sistemler geliştirilmişti. Böylece nakil uygulamaları, artık insan üzerinde denemeler için gerekli teknik olgunluğa ulaşmıştı. Ancak bilim insanları, asıl engelin cerrahi değil, bağışıklık sistemi olduğunu açıkça gördüler. Bu kritik eşikte araştırmacılar, bir yandan bağışıklık bariyerinde “gedikler açmaya” yönelik çalışmalar başlatırken, diğer yandan da bağışıklık sisteminin nakledilen yabancı dokuya karşı gösterdiği saldırgan tutumu nasıl engelleyebileceklerini çözmeye yöneldiler.
Yazan: Kamil Hamidullah / KASIM 2023
Önceki güncelleme:
Son güncelleme: Kamil Hamidullah / Eylül 2025
#AkciğerNakli #PAHSSc #LungTransplant #OrganBağışı #OrganNakli #OrganDonation #LTx #SolAkciğerNakli #HenriMetras