Çiçek Hastalığı, İnsanlık Tarihinin En Eski ve En Ölümcül Salgınlarından Biri
İmmünoloji, yani bağışıklık bilimi, insanlığın bulaşıcı hastalıklarla mücadelesinin en eski örneklerinden biri olan çiçek hastalığı ile başlayan uzun bir yolculuğun ürünüdür. Çiçek hastalığı (Smallpox/Variola), yüksek ateş, halsizlik ve kaşıntılı, kabarcıklı döküntülerle kendini gösteren son derece bulaşıcı ve ölümcül olabilen bir viral enfeksiyondur.
"Variola" terimi, Latince varius (benekli, lekeli) kelimesinden türemiştir ve hastalığın ciltteki karakteristik benekli döküntülerini ifade eder. Variola virüsü, Poxviridae ailesinin bir üyesi olup, maymun çiçeği (Monkeypox) ve sığır çiçeği (Cowpox) virüsleri gibi akrabalarıyla aynı soydan gelir. Ancak bu virüsün iki ana türü bulunur ve bunlar, poxvirüs ailesindeki diğer kuzenlerinden çok daha ölümcül potansiyele sahiptir: Variola major türü tedavi edilmediğinde %30'lara varan ölüm oranlarına yol açarken, daha hafif seyreden Variola minor türünde bu oran %1-2 civarındadır.
Genetik analizler, variola virüsünün yaklaşık 10.000 yıl önce, Neolitik dönemde (M.Ö. 10.000 - 6000), Afrika veya Orta Doğu’da insan popülasyonlarında ortaya çıktığını öne sürer. Bu dönemde insanların yerleşik hayata geçmesi, tarım yapması ve hayvanlarla yakın temas kurması, virüslerin hayvanlardan insanlara geçişini (zoonoz) kolaylaştırmış olabilir. Özellikle variola virüsünün atasının, kemirgenlerde bulunan bir poxvirüs türünden evrimleştiği düşünülmektedir.
Çiçek hastalığının insanlık tarihindeki ilk izleri M.Ö. 10.000’lere kadar götürülebilse de, en eski somut kanıtlar M.Ö. 1157 civarına aittir; Mısır’daki III. Ramses’in mumyasında çiçek hastalığına işaret eden deri lezyonları bulunmuştur, ancak bu teşhis paleopatolojik (eski hastalıkların iskelet ve doku kalıntıları üzerinden incelenmesi) olarak kesin değildir. Ayrıca, M.Ö. 3. yüzyıla ait Hint yazıtları ve Çin kaynakları, çiçek hastalığına benzer bir hastalıktan bahseder. Hastalık, ticaret yolları ve göçlerle Asya, Afrika ve Avrupa’ya yayılarak küresel bir tehdit haline geldi.
Çiçek hastalığı, tarih boyunca milyonlarca insanın ölümüne neden oldu. Özellikle 18. yüzyılda Avrupa’da her yıl yüz binlerce insanın hayatını kaybetmesine yol açacak kadar ölümcül bir tehdit oluşturuyordu.
Çiçek hastalığına karşı geliştirilen en eski yöntemlerden biri olan variolasyon, hastalığın yaygın ve ölümcül etkilerine karşı bağışıklık oluşturmayı amaçlayan tarihi bir uygulamadır. M.S. 1000’li yıllarda Çin’de ortaya çıkan bu uygulama, çiçek hastalığının yıkıcı gücüne karşı mücadelede önemli bir adımdı.
İbn-i Sina (M.S. 980-1038), başyapıtı "El-Kanun fi’t-Tıb" (Tıp Kanunu) adlı eserinde, çiçek hastalığının görünmez "kurtçuklardan" kaynaklandığı gibi çarpıcı bir öngörüde bulunmuştur. Bu ifade, modern mikroorganizmaların anlaşılmasından çok önce ortaya atılmış, mikrop teorisinin erken bir habercisi niteliğindedir. İbn-i Sina, hastalığın yayılmasını önlemede temizlik ve hijyenin kritik rolünü de özellikle vurgulamıştır.
Öte yandan, Türk kültüründe 11. yüzyıl bilginlerinden Kaşgarlı Mahmud (1008-1102), "Divanü Lûgati’t-Türk" (Türk Dili Sözlüğü) adlı eserinde çiçek hastalığını "çeçek" olarak isimlendirmiştir. Ancak bu terim, sadece çiçek hastalığını değil, genel olarak deri döküntüleriyle seyreden diğer hastalıkları da kapsayabilir.
Variolasyon Süreci:
Variolasyon, modern aşılarla kıyaslandığında oldukça tehlikeli bir yöntemdi. Amaç, hastalığı hafif bir şekilde geçirerek bağışıklık kazandırmaktı; ancak bu kontrollü enfeksiyon, bazen hastalığın beklenenden ağır seyretmesine, hatta ölümle sonuçlanmasına neden olabiliyordu. Ayrıca, variolasyon yapılan kişiler virüsü çevredekilere bulaştırarak salgın riskini artırabiliyordu. Bu nedenle işlemin yalnızca deneyimli kişilerce ve büyük bir dikkatle yapılması hayati önem taşıyordu.
Uygulamanın en ciddi risklerinden biri, o dönemdeki yetersiz teşhis imkanları nedeniyle çiçek hastalığı (variola) ile su çiçeğinin (varisella) sıkça karıştırılmasıydı. Her iki hastalık da deride döküntülerle kendini gösterdiğinden, uygulayıcılar arasında bu ikisini ayırt etmek çoğu zaman zordu. Örneğin, yanlışlıkla su çiçeği geçirmiş bir kişiden alınan materyalle yapılan variolasyon, çiçek hastalığına karşı koruma sağlamazdı, çünkü bu iki hastalık farklı virüslerden kaynaklanır. Daha tehlikeli bir senaryo ise, hafif seyreden bir su çiçeği vakasının çiçek hastalığı sanılarak variolasyon uygulanmasıydı. Bu durumda, kişi bağışıklık gerektirmeyen bir enfeksiyon geçirirken, vücuduna gereksiz yere ölümcül variola virüsü bulaştırılmış olurdu.
1. Buruna üfleme (nazal insüflasyon) yöntemi: Tarih sayfalarına kaydedilen en eski aşılama denemelerinden biri, M.Ö. 590 yılında Çin'deki Sung Hanedanlığı'nın (960-1279) el yazmalarında ve çizimlerinde karşımıza çıkan"Burun yoluyla üfleme yöntemidir. Günümüzdeki modern spreyler veya inhalerler gibi gelişmiş yöntemlerden çok farklı, oldukça ilkel bir uygulama olan bu teknikte, çiçek hastası kişilerin döküntülerinden alınan materyal, sağlıklı bir kişinin burun deliklerine nazikçe üflenirdi. Çin'de bu işlem ritüelleşmiş olup, genellikle gümüş bir boru kullanılarak erkeklerde sağ, kızlarda ise sol burun deliğine uygulanırdı. Amaç, virüsün solunum yoluyla vücuda girerek hafif bir enfeksiyon başlatmasıydı.
2. Deriye uygulama yöntemi: Bu yöntemde, keskin bir aletle kol veya bacak üzerinde küçük bir çizik açılırdı. Hafif çiçek hastalığı geçirmiş bir hastadan alınan kabuklardan hazırlanan toz, bu çiziğe nazikçe sürülür ve deriye nüfuz etmesi için hafif bir masaj veya bandajla desteklenirdi. Bu işlem, virüsün deri yoluyla vücuda girerek kontrollü bir enfeksiyon başlatmasını sağlardı.
İnokülasyon (inoculation) terimi, Latince inoculare fiilinden türemiştir (in: içine, oculus: göz, tomurcuk). Başlangıçta tarımda bir bitkiyi başka bir bitkiye “aşılamak” (örneğin, bir dalı başka bir ağaca eklemek) anlamında kullanılan bu terim, 18. yüzyılda tıbbi bağlamda çiçek hastalığına karşı bağışıklık oluşturmak için virüs materyalinin kontrollü bir şekilde vücuda verilmesi işlemini tanımlamak için benimsendi. Osmanlı saray hekimi Yunanlı Emmanuel Timoni (1669-1718), 1713’te Philosophical Transactions dergisinde yayımlanan An Account, or History, of the Procuring the Small Pox by Incision, or Inoculation (Çiçek Hastalığının Kesik veya Aşılama Yoluyla Edinilmesine Dair Bir Rapor veya Tarih) başlıklı mektubunda Osmanlı’da yaygın olan deri çizme yoluyla variolasyon yöntemini detaylı bir şekilde tarif ederek Batı’ya tanıttı. Timoni’nin bu çalışması, inoculation teriminin tıbbi çerçevede standardize edilmesine ve variolasyonun Avrupa’da bilimsel olarak tanınmasına öncülük etti.
Çiçek hastalığıyla ilgili en eski güvenilir yazılı kaynaklardan biri, Çinli doktor Wan Quan (1499-1582) tarafından 1549 yılında yazılan Douzhen xinfa adlı eserdir. Türkçeye “Çiçek Hastalığı Üzerine Esaslar” olarak çevrilebilecek bu eser, immünolojinin tarihsel gelişiminde önemli bir mihenk taşı olmuştur.
12. yüzyılda, Salerno Tıp Okulu ve diğer Avrupa tıp merkezlerinde “variola” terimi çiçek hastalığını tanımlamak için standart hale geldi. Aynı dönemde El-Razi ve İbn-i Sina’nın eserlerinin Latince’ye çevrilmesi, bu terimin Avrupa tıbbında yerleşmesini hızlandırdı.
Ahmed Cevdet Paşa (1822-1895), Osmanlı tarihini anlatan on iki ciltlik "Tarih-i Cevdet" sürdüğü eserinde variolasyonun izini Çinlilerden de önce Uygur Türkleri dönemine (MS 744-840) kadar sürmektedir. O döneme ait bazı tıp kitaplarında kızamık ve çiçek hastalığına ilişkin bilgiler yer almaktadır. Bu uygulamanın, Anadolu’ya gelen Türkler tarafından da çiçek salgınları sırasında kullanıldığı bilinmektedir. Cevdet Paşa’nın kayıtlarında, çiçek aşısının Anadolu Yörükleri arasında yaygın olarak uygulandığı belirtilmektedir. Kaynaklara göre, Türklerin çeşitli çiçek aşısı yöntemleri bulunmaktaydı. Bunlardan en bilineni, çiçek hastalığına yakalanmış birinden alınan irinin ceviz kabuğunda saklanması ve genellikle mayıs ayında gülsuyu ile sulandırılarak, çocuğun kolunda açılan bir çizik üzerine damlatılmasıydı. Bu yöntemle mikrop çocuğa geçer, vücutta 10-15 kadar hafif çiçek çıbanı oluşur ve hastalık genellikle hafif atlatılırdı. Eski Çin’de ise çiçek kabukları sağlıklı kişilerin burunlarına yerleştirilir veya hastaların giysileri sağlam kişilere giydirilirdi. Hintliler ise hastadan aldıkları irini, sağlam kişilerin kollarında açtıkları yaralara sürerlerdi. Türk tıp tarihçisi Prof. Yavuz Unat, Hintliler ve Çinlilerin bu tür bağışıklama yöntemlerini Türklerden öğrenmiş olabileceği görüşünü ortaya koymaktadır. Özellikle, Hint usulü çiçek aşısının Çin'e ulaşmasında Uygur Türklerinin, sıkı ticaret ilişkileri sayesinde önemli bir rol oynadığı belirtilir. Bu yöntemin Çin'den sonra Selçuklular aracılığıyla II. yüzyılda Anadolu'ya getirildiği de ileri sürülmektedir.
Feridun Nafiz Uzluk (1902-1974), 7 Kasım 1697 tarihli İstanbul'daki bir mezar taşında "Aşılamacızade Hekim Ali Çelebi" ibaresini tespit etmiştir. "Aşılamacızade" unvanı ("aşı yapanın oğlu" veya "aşıcı soyundan gelen" anlamına gelir), variolasyon uygulamasının nesilden nesile aktarılan bir meslek olduğunu düşündürmektedir. Eğer bu zatın 65 yıl yaşadığı kabul edilirse, çiçek aşısı yapan babasının bu işi yaklaşık 1632'li yıllarda yapmış olduğu ortaya çıkar.
Bu bilgiyi destekler nitelikte, Rıfat Osman Bey (1874-1933) de 1632 tarihli, Edirne kadısına yazılmış, aşıcı bir kadına ait bir hükümden bahsetmektedir. Bu iki bulgu, 17. yüzyıl Osmanlı'sında çiçek aşısı (variolasyon) uygulamalarının yaygınlığına ve bu alanda uzmanlaşmış kişilerin varlığına dair önemli kanıtlar sunmaktadır.
Kendisini Türk hekimlere emanet edemeyen Osmanlı’nın 17. padişahı ve 96. İslam halifesi Sultan IV. Murad’ın (1612–1640) özel doktoru Vincent Timoni’nin (Vinko Timonović) torunu Emmanuel Timoni (1669–1718), aynı yaklaşımı sürdüren Osmanlı’nın 23. padişahı ve 102. İslam halifesi Sultan III. Ahmed’in (1703–1730) özel hekimiydi.
Timoni, Osmanlı İmparatorluğu genelinde yaygın olmasa da, Çerkesler, Gürcüler ve diğer Asyalı topluluklar arasında çiçek hastalığına karşı bir tür aşılama yöntemi uygulandığını gözlemledi. Yaklaşık kırk yıldır Türkler ve Konstantinopolis'teki diğer topluluklar arasında da kullanılan bu yöntem, başlangıçta ilkel ve hatta batıl bir uygulama olarak görülüyordu. Ancak, sekiz yıllık dikkatli gözlemler ve binlerce kişide elde edilen başarılı sonuçlar, Timoni’nin tüm şüphelerini ortadan kaldırmasını sağladı. 1713 yılında yayımladığı mektubu, çiçek hastalığına karşı aşılama yönteminin Avrupa’ya bilimsel olarak tanıtıldığı ilk bilimsel belgedir.
İki yıl sonra, Rus Çarı Büyük I. Petro Alekseyeviç Romanov'un (1672-1725) hekimliğini de yapan Venedikli doktor ve diplomat Jacobus (Giacomo) Pylarinos (1659-1718), ikinci kez Venedik konsülü olarak İzmir'e atandığında, Osmanlı topraklarındaki variolasyon uygulamalarına dair benzer gözlemler yaptı.
Bu gözlemlerini, 1715 yılında Philosophical Transactions of the Royal Society dergisinde yayımlanan "Nova & Tuta Variolas Excitandi per Transplantationem Methodus, Nuper Inventa & in Usum Tracta" (Çiçek Hastalığını Aşılama Yoluyla Güvenli ve Yeni Bir Şekilde Uyandırma Yöntemi, Yakın Zamanda Keşfedilmiş ve Kullanıma Sunulmuştur) başlıklı mektupla bilim dünyasına duyurdu.
Seyahatleri esnasında Pylarinus, bugün orta Yunanistan'da yer alan Teselya (Thessaly) bölgesinde dikkat çekici bir gözlemde bulundu. Burada tanıştığı bir Yunan köylüsü, çocukların ellerini enfekte olmuş bir koyunun yarasına sürerek onları hastalığa karşı bağışık hale getiriyordu. Pylarinus, bu uygulamaya eserinde de yer vererek, "Her Eylül ayında, hava serinlediğinde bazı yaşlı kadınlar aşılamalar (inokülasyon, çizikler) yapar" ifadelerini kaydetmiştir.
Aslında Pylarinos, bu yöntemle ilk kez 1707 yılında Konstantinopolis’e ilk görev atamasıyla geldiği dönemde yaşanan büyük bir çiçek hastalığı salgını sırasında karşılaştı. Bu dönemde, dört küçük çocuğun annesi olan soylu bir kadın, çocuklarını kadın şifacılara götürerek deri çizdirip çiçek hastalığı kabarcıklarından alınan sıvıyla bağışıklık kazandırmayı planladığını söyledi.
Pylarinos, bir yandan hekim olarak görüş bildirmesi gereken otorite, diğer yandan annenin endişelerini yatıştırmaya çalışan bir gözlemci olarak bu yöntemle yakından ilgilenmeye başlamıştı.
Atina Vebası, Tarihin En Ayrıntılı Belgelenen İlk Epidemisi
Bulaşıcı hastalıkların tarihsel etkilerini belgeleyen ilk kaynaklardan biri, Antik Yunan tarihçisi Thucydides’in (MÖ 460-400) Atina Vebası anlatımıdır. Bu salgın, Yunanistan'ın güneyindeki büyük yarımadanın adıyla anılan ve Antik Yunan dünyasının hâkimiyeti için Atina ile Sparta ve müttefikleri arasında MÖ 431-404 yılları arasında yaşanan Peloponez Savaşı sırasında patlak verdi. Savaş, Atina'nın yükselen gücüne karşı Sparta liderliğindeki Peloponez Birliği'nin mücadelesi olarak başlamıştı.
1684 yılında Papa XI. Innocentius’un (1611-1689) öncülüğünde, Habsburg Avusturyası (İmparator I. Leopold, 1640-1705), Lehistan-Litvanya Birliği ve Venedik’in katılımıyla Kutsal İttifak kuruldu. 1686’da Rusya’nın (Çar I. Petro) da bu ittifaka dahil olmasıyla Osmanlı İmparatorluğu’na karşı güçlü bir cephe oluşturuldu. Bu koalisyon, Osmanlı'yı Avrupa'dan geri püskürtmek için kapsamlı bir mücadele başlattı ve savaşlar kısa sürede Osmanlı topraklarına sıçradı. Bu çatışmalar, genç bir dehanın yükselişine de sahne oldu: Savoy-Carignan Prensi François-Eugène (1663–1736). Henüz 20 yaşında olan Eugen, 1683'teki Viyana Kuşatması sırasında gösterdiği başarıyla dikkatleri üzerine çekti. Askeri yeteneğini Budapeşte (1686) ve Belgrad (1688) gibi stratejik öneme sahip şehirlerin kuşatmalarında sergileyerek, sadece 25 yaşında mareşal rütbesine ulaştı.
Bu çatışmaların sonucunda, 1699 Karlofça Antlaşması'yla Osmanlı, Macaristan'ın büyük bir kısmını kaybetti. Bu kayıplarla başlayan "Büyük Çekilme" dönemi, Osmanlı'nın Balkanlar'daki egemenliğini zayıflattı. Bu kırılma noktası, 19. yüzyılda ortaya çıkan Yunan milliyetçiliğinin Megali İdea (Büyük Fikir) gibi ideolojilerine dolaylı olarak zemin hazırladı ve Türklerin Anadolu'dan kovulmasını hedefleyen projelerin oluşmasına kadar yol açtı.
Prens Eugen, 1716'da gerçekleşen Petrovaradin Muharebesi'nde Osmanlı ordusunu bir kez daha bozguna uğrattı. Bu savaşta Osmanlı ordusunun başkomutanı olan Sadrazam Damat Ali Paşa (1667-1716) şehit düşerken, henüz dört yaşındayken nişanlandırılıp beş yaşında evlendirilen Sultan III. Ahmed’in büyük kızı, çocuk gelin Fatma Sultan (1704-1733) dul kaldı. Prens Eugen’in önemli bir askeri üs olan Belgrad'ı ele geçirmesi, Osmanlı'nın Tuna hattındaki savunma sistemini çökertti. Avusturya'nın bu zaferi, Osmanlı İmparatorluğu'nun Macaristan üzerindeki etkisini büyük ölçüde azaltırken, Habsburg İmparatorluğu'nun Orta Avrupa'daki gücünü pekiştirdi. Osmanlı İmparatorluğu’na karşı kazandığı zaferlerle Avrupa’da büyük ün kazanan Prens Eugen, Habsburgların Orta Avrupa’daki yükselişinde kilit rol oynadı. Onun adı, bu tarihsel etkisinin bir yansıması olarak, bugün Viyana'da Türk Büyükelçiliği'nin de yer aldığı Prinz-Eugen-Straße’ye verilmiştir. Ironik bir şekilde, Osmanlı’ya ağır yenilgiler yaşatan bir mareşalin adı, artık Osmanlı’nın diplomatik temsilciliğinin bulunduğu yerde yaşamaktadır.
Bu dönemde, 1716'da Edward, Büyük Britanya Krallığı'nın Konstantinopolis (İstanbul) Büyükelçisi olarak Osmanlı İmparatorluğu'na atandı ve eşi Lady Mary ile birlikte İstanbul'a taşındı. Osmanlı ile Avusturya arasındaki savaşın diplomatik boyutunda görev alan Edward, Büyük Britanya’nın tarafsızlığına dayanarak Osmanlı ile Avrupa devletleri arasındaki diplomatik temasların sürdürülmesine katkıda bulundu. 1718’de, günümüz Sırbistan’ının doğusundaki Požarevac kentinde imzalanan Pasarofça Antlaşması görüşmelerinde önemli bir rol oynadı. Osmanlı Sadrazamı Damat İbrahim Paşa (1660-1730) ile birlikte çalışarak, Büyük Britanya ve Hollanda adına arabuluculuk faaliyetlerinde bulundu. Bu antlaşma sonucunda Avusturya, Osmanlı’dan Belgrad, Banat ve Temeşvar dahil olmak üzere önemli topraklar elde etti ve Habsburg İmparatorluğu, Orta Avrupa’daki en büyük toprak genişlemesine ulaştı.
Lady Mary, kendisini tüm bu gelişmelerin ortasında buldu. Eşinin diplomatik görevi dolayısıyla Osmanlı saray çevresine de yakın olan Lady Mary, dönemin siyasi ve toplumsal atmosferine yakından tanıklık etti. Mektuplarında Sultan III. Ahmed’in kızı Fatma Sultan’dan söz ederken, onu “beş yaşında evlendirilmiş, talihsiz bir prenses” olarak nitelendirir. Osmanlı sarayındaki çocuk yaşta evlilikleri “barbarca bir gelenek” olarak değerlendiren Lady Mary, “Bu ülkedeki kadınlar, en görkemli saraylarda bile özgürlükten yoksun bırakılıyor. Sultan’ın küçük kızı henüz beş yaşında evlendirildi...” sözlerine yer verir. Ayrıca, Fatma Sultan'ın ilk eşinin ölümünün ardından derin bir yasa boğulduğunu, ancak sarayın ona matem tutma hakkını bile tanımadığını üzüntüyle aktarır. Zira 1717'de, henüz on üç yaşındayken kendisinden yaklaşık 44 yaş büyük olan Nevşehirli Damat İbrahim Paşa (1660-1730) ile evlendirilmişti.
Lady Mary, kendisini tüm bu gelişmelerin tam ortasında buldu. Eşinin diplomatik görevi sayesinde Osmanlı saray çevresine yakınlaşan Lady Mary, dönemin siyasi ve toplumsal atmosferine yakından tanıklık etti. Mektuplarında Sultan III. Ahmed’in kızı Fatma Sultan’dan bahsederken, onu “beş yaşında evlendirilmiş, talihsiz bir prenses” olarak betimler. Osmanlı sarayındaki çocuk yaşta evlilikleri “barbarca bir gelenek” olarak nitelendiren Lady Mary, “Bu ülkedeki kadınlar, en görkemli saraylarda bile özgürlükten yoksun bırakılıyor. Sultan’ın küçük kızı henüz beş yaşında evlendirildi...” ifadelerine yer verir. Ayrıca, Fatma Sultan’ın ilk eşinin ölümünden sonra derin bir yas yaşadığını, ancak sarayın ona matem tutma hakkı bile tanımadığını üzülerek aktarır. Nitekim 1717’de, henüz on üç yaşındayken kendisinden yaklaşık 44 yaş büyük olan Nevşehirli Damat İbrahim Paşa (1660-1730) ile evlendirildiğinde, Lady Mary düğün davetlileri arasında yer almıştı.
Lady Mary Wortley Montagu'nün The Turkish Embassy Letters - 2020
Lady Mary Montagu ve Nevşehi̇rli̇ Damat İbrahi̇m Paşa’nin Şi̇i̇ri̇nden Doğan Bi̇r Şarkı - Emre Aracı - 2015
Smallpox and the story of vaccination | Science Museum
Onesimus (Bostonian) - Wikipedia
Lady Mary Wortley Montagu – the forgotten immunisation pioneer - 2021
Lady Mary Wortley Montagu - Wikipedia
Massachusetts Historical Society: Object of the Month - 2021
History of the Peloponnesian War - Wikipedia
(PDF) History of Vaccination and vaccine production in Türkiye: From past to present - 2022
8- El-Razi, Arapların Galen’i ve Pediatrinin Babası
History of smallpox - Wikipedia
Nova & Tuta Variolas Excitandi per Transplantationem Methodus, Nuper Inventa & in Usum Tracta: Per Jacobum Pylarinum - 1715