Paul Bert (1833-1886)
19. yüzyılda deri naklinde i̇nsanlarda otogreft doku nakillerinde başarı yakalandı
Deri nakillerinde özellikle otogreftlerde (hastanın kendi dokusunun nakledilmesi) başarı sağlanmaya başladıkça, bu uygulama bir tedavi seçeneği olarak önem kazanmaya başladı.
Başarılı deri nakillerinin gerçekleştirilmesinde çığır açan ve Modern deri naklinin temellerini atan İsviçreli cerrah Jacques-Louis Reverdin (1842-1929), 1869 yılında Paris Cerrahi Derneği'nde sunduğu “Greffe Épidermique” (Epidermal Greft) çalışmasıyla tıp tarihinde yeni bir sayfa açtı.
O dönemlerde cerrahlar, tüm deri katmanlarını bir arada nakletmeye çalışıyordu. Ancak bu büyük parçaların vücuda tutunması zordu; çünkü yeterince hızlı damar bağlantısı kurulamadığı için doku çoğunlukla yaşayamazdı.
Reverdin’in önerisi ise çok daha basitti: Derinin sadece en üst tabakası olan epidermisi, küçük parçalar halinde nakletmek. Bu küçük parçalar, alıcı bölgedeki sağlıklı dokularla kolayca kaynaşıyor ve beslenerek iyileşmeyi destekliyordu.
1872 yılında Reverdin, tekniğini bir adım daha ileri taşıyarak “çimdik grefti” (pinch graft) yöntemini geliştirdi. Bu kez, nakledilen greftler yalnızca epidermisi değil, aynı zamanda altındaki ince dermis tabakasını da içeriyordu. Böylece, derinin daha sağlam ve kalıcı bir şekilde onarılması mümkün hale geldi ve bu yöntem, modern otogreft uygulamalarının temelini oluşturdu.
Bilim Insanlarının Merakı Bu Kez Nakillerin Ardındaki Başarısızlığın Nedenlerine Odaklandı.
Reverdin’in bu klinik başarılarından altı yıl önce, Fransız fizyolog ve zoolog Paul Bert (1833–1886), 1863 tarihli De la greffe animale (Hayvan Grefti Üzerine) başlıklı doktora tezinde, hayvanlarda farklı türler arası (heterogreft) ve aynı tür içi (homogreft) doku nakillerinin başarısızlık nedenlerini—yani günümüzde “ret” (rejeksiyon) olarak adlandırılan bağışıklık tepkisinin nedenlerini—sistematik biçimde inceleyen ilk bilim insanı oldu.
Bert, bu başarısızlıkların temelinde iki ana engel olduğunu belirtir:
Henüz bağışıklık sisteminin bilinmediği bir dönemde, Paul Bert’in “organik uyumsuzluk” ve “fizyolojik engeller” kavramlarıyla ortaya koyduğu bulgular, vücudun yabancı dokulara verdiği tepkinin erken bilimsel açıklamalarından biri olarak kabul edilir. Bert, “Burada elbette sadece başarılı greftlerle ilgileniyorum; başarısız girişimleri izleyen eliminatif iltihaplanma (vücudun nakledilen dokuyu iltihap yoluyla dışarı atması), enkistasyon (nakledilen dokunun vücut tarafından bir kapsül içinde izole edilmesi), emilim (greftin vücut tarafından yavaşça eritilerek yok edilmesi), kangren (nakledilen dokunun canlılığını kaybedip çürümesi) gibi durumlardan bahsetmeyeceğim,” diyerek, başarısız greftlerde gözlenen fizyolojik süreçleri de açıkça tanımlar.
Bert’in bu alandaki en dikkat çekici deneylerinden biri, “siyam ikizi grefti” olarak bilinen çalışmasıdır. Bu yöntemde Bert, örneğin sıçanların kuyruklarını veya karın bölgelerini cerrahi olarak birleştirerek, deri ve alttaki damarlı dokuları (bağ dokusu, damarlar ve bazen kas dokusu) bir araya getirip ortak bir dolaşım sistemi oluşturmayı amaçlamış, böylece doku uyumu ve fizyolojik engellerin canlılar arası birleşmedeki rolünü doğrudan gözlemlemiştir. Aynı türden hayvanlar arasında, örneğin iki sıçanın kuyruklarının birleşiminde, dokuların bir süre sonra kaynaşabildiğini, ancak farklı türler arasında, örneğin sıçan ve fare arasında, bu birleşmenin bağışıklık tepkileri ve fizyolojik uyumsuzluklar nedeniyle genellikle başarısız olduğunu göstermiştir.
Aslında Bert’in bu gözlemleri, kendisinden yaklaşık 20 yıl sonra Kocher ve çağdaşlarının, hatta daha sonra vurguncu Voronoff’un gerçekleştirdiği cilt altı doku ve bez nakillerinin neden başarısız olacağını adeta önceden haber vermekteydi. Kocher’in deneylerinde, nakledilen dokuların çoğunlukla vücut tarafından emildiği, atıldığı ya da işlevsiz hale geldiği gözlemlendi. Bu sonuçlar, Bert’in tanımladığı fizyolojik ve organik uyumsuzlukların somut yansımalarıydı.
Bert’in bu öncü çalışmaları, 20. yüzyılda keşfedilecek olan MHC (Major Histocompatibility Complex) sistemi ve bağışıklık reddi mekanizmalarının anlaşılması yolunda atılmış ilk adımlardan biri olarak görülmektedir.
Bu bilimsel bayrak yarışında, Bert kendi dönemine düşen sorumluluğu yerine getirdikten sonra sözü geleceğin araştırmacılarına şu cümlelerle bırakmıştır:
“Bu çalışmada aktardığım bulgular, hayvan greftlerinin sanılandan çok daha geniş sınırlar içinde yaşayabildiğini yeterince gösteriyor; örneğin bir insan dişinin, hatta Baronio’ya göre bir kedi kuyruğunun bir horozun ibiğinde yaşayabilmesi gibi. Ancak mevcut durumda herhangi bir kesin yargıya varmak ihtiyatsız olur. Bu zorlu sorunun aydınlatılmasını zamana ve gelecek deneylere bırakmak gerekir; ben de bu konuyu elimden gelen tüm dikkat ve özenle incelemeye devam edeceğim.”
Yazan: Kamil Hamidullah / KASIM 2023
Önceki güncelleme:
Son güncelleme: Kamil Hamidullah / TEMMUZ 2025
#AkciğerNakli #PAHSSc #LungTransplant #OrganBağışı #OrganNakli #OrganDonation #PaulBert #Ret #Rejeksiyon #Dokureddi #LTx