PAHSSc, Nadir Hastalıklar Gününü Destekliyor

AKCİĞER NAKLİNİN TARİHÇESİ -2.25.8 - HANAU - ORGANİZMANIN YABANCI DOKULARA KARŞI DİRENÇ GELİŞTİRDİĞİNİ ORTAYA KOYDU - 2025.07.27

Akciğer Naklinin Tarihçesi -2.25.8 - Hanau - Organizmanın Yabancı Dokulara Karşı Direnç Geliştirdiğini Ortaya Koydu

 

Arthur Nathan Hanau (1858-1900)

 

Novinsky’nin köpeklerde gerçekleştirdiği ve sınırlı başarı elde ettiği tümör nakli deneylerinden ilham alan Hanau, 1888 yılında enstitüde yetiştirilen beyaz sıçanlarda, dışarıdan herhangi bir deneysel müdahale olmaksızın spontan (kendiliğinden gelişen) şekilde oluşan; insanlardaki skuamöz hücreli karsinomlara (plak epitel karsinomu) histolojik olarak (doku yapısı açısından) benzeyen sıçan kanser türünü, sıçanlar arasında homotransplantasyon yöntemiyle başarıyla nakletti.

 

Bu deney, Novinsky'nin köpeklerdeki bulgularını sıçan modelinde tekrarlayarak kanser transplantasyonunun genelleştirilebilirliğini gösterdi. Hanau, bu dikkat çekici sonuçlarını 1889'da yayımladığı "Erfolgreiche experimentelle Uebertragung von Carcinom" (Başarılı Deneysel Karsinom Nakli) adlı makalesinde ayrıntılı olarak paylaştı.

  

Hanau'nun 1888'deki çığır açan deneyi, kemirgenlerin tıp araştırmalarındaki önemini gözler önüne serdi. Spontane gelişen kanseri sıçanlara başarılı bir şekilde nakletmesi, fare ve sıçanların kanser ve organ nakli çalışmalarında güvenilir modeller olabileceğini kanıtlayan ilk önemli adımdı. Bu deney, kemirgenlerin kısa ömürleri, hızlı üremeleri ve küçük boyutları sayesinde bilim insanlarının geniş örneklem gruplarıyla çalışabileceğini, maliyetleri düşürebileceğini ve hızlı sonuçlar alabileceğini gösterdi.

 

Aslında kemirgenler, yüzyıllardır fizyoloji araştırmalarında kullanılıyordu. Örneğin, 17. yüzyılda William Harvey (1578-1657), 1628'de yayımlanan "De Motu Cordis" adlı eserinde kan dolaşımını açıklamak için hayvan modellerinden yararlanmıştı. Hanau'nun sağladığı somut verilerle kemirgenler, kanser ve transplantasyon gibi daha karmaşık alanlarda da bilimsel değerlerini kanıtladı.

 

Hanau'nun bu öncü çalışması, genetikçi Clarence Cook Little (1888-1971) ve zoolog Helen Dean King (1869-1955) gibi bilim insanlarını laboratuvar çalışmaları için genetik olarak birbirine benzeyen, yani inbred (safkan) fare soyları geliştirmeye yöneltti. Bu sayede, kusursuz karşılaştırmalar yapmak mümkün hale geldi. Farelerin insan genetiğiyle yaklaşık %95 oranında gen paylaşımı olduğu, 2002 yılında Fare Genom Projesi'nin tamamlanmasıyla ortaya çıkınca, biyomedikal araştırmaların vazgeçilmez bir modeli haline gelmelerinin önü açıldı.



Hanau, bazı sıçanlarda nakledilen tümörlerin gelişmemesini, organizmanın yabancı dokuya karşı gösterdiği “direnç” (Widerstand) kavramıyla açıkladı. Bu direnç, tümör dokusunun tutunmasını engelliyordu. Hanau’nun bu gözlemi, günümüzde “allogreft reddi” olarak bilinen bağışıklık sisteminin yabancı dokuyu tanıyıp yok etme tepkisinin erken bir tanımı olarak kabul edilir.

 

Hanau, 27-28 Kasım 1888 gecesi ölen tümörlü dişi sıçandan hemen iki küçük tümör parçası aldı. Bu parçaları, iki yaşlı erkek sıçanın skrotumuna nakletti. İlk nakledilen sıçan, yaklaşık altı hafta sonra, 14 Ocak 1889'da ölü bulundu. İkinci sıçan ise yaklaşık iki ay sonra, 28 Ocak 1889'da öldürülerek incelendi.

 

Novinsky'nin köpeklerde tümörü deri altına naklettiğinde gözlemlediği güçlü bağışıklık tepkisine karşın Hanau'nun deneylerinde tümör, testis torbasına (skrotum) veya karın zarına (periton) yerleştirildiğinde bağışıklık yanıtı daha zayıf oldu. Ayrıca Hanau'nun bu nakil bölgelerinde enfeksiyon belirtisi görmemesi de dikkat çekiciydi. Bu farklı sonuçlar, vücutta bağışıklık sisteminin tepkisinin daha az olduğu "immün ayrıcalıklı bölgeler"olabileceğine dair ilk önemli ipuçlarından biri olarak kabul edilir.


Hanau'nun aynı tür içindeki (sıçandan sıçana) nakilleri, günümüzde allogreft reddi olarak bildiğimiz bağışıklık tepkisinin etkisini azaltmış oldu. Ancak o dönemde bilim insanları, genetik olarak özdeş hayvanlar (inbred fare suşları) kullanmanın önemini henüz kavrayamamıştı. Bu yüzden, nakledilen tümörlerin bazı sıçanlarda tutunurken bazılarında neden ortadan kaybolduğuna dair tatmin edici bir açıklama getirilememişti. Dahası histokompatibilite kavramı ve bağışıklık sistemi henüz tanımlanmamış olduğundan, Hanau’nun doku uyumunun nakil başarısı üzerindeki etkisini değerlendirmesi mümkün değildi


Hanau'nun deneylerinde nakledilen kanser hücrelerinin, alıcı hayvanın bağışıklık sistemi tarafından tanınmaması veya etkisiz hale getirilememesi durumu, günümüzde 'immün kaçış' olarak adlandırılan mekanizmanın erken bir gözlemiydi. Günümüzdeki organ nakillerinde ise benzer bir durum, bağışıklık sisteminin nakledilen organa saldırmasını önlemek için bağışıklık baskılayıcı ilaçlarla yapay olarak sağlanmaktadır.

 

Hanau, deneylerinde nakledilen tümörlerin mikroskop altında incelendiğinde, orijinal tümörle aynı hücre tipinde olduğunu net bir şekilde gösterdi. Bu kritik bulgu, yeni oluşan tümörlerin rastlantısal veya kendiliğinden ortaya çıkmadığını, aksine doğrudan aktarılan canlı tümör hücrelerinden geliştiğini güçlü bir şekilde kanıtladı. Bu durum, Hanau'nun çalışmasının güvenilirliğini büyük ölçüde artırdı.

Elde edilen sonuçlar, Novinsky'nin önemli bir tezini de destekledi: Kanser bulaşıcı bir hastalık değildir, ancak canlı tümör hücreleri başka bir vücuda başarıyla nakledildiğinde yeni tümörler oluşabilir. Novinsky'nin Rusça yayımlanan çalışmaları Avrupa'ya tam olarak ulaşamamışken, Hanau'nun başarılı deneyleri Avrupa'da homogreft (aynı türe ait doku/organ) nakline olan ilgiyi uyandırdı.

Hanau ayrıca, kanserin yayılmasında asıl rolün tümör hücrelerine ait olduğunu, bağ dokusunun ise bu süreçte yalnızca ikincil bir destek görevi gördüğünü vurguladı. Bu çalışma, tıpkı Novinsky'nin bulgularında olduğu gibi, eğer kanser hücreleri bir bireyden diğerine nakledildiğinde yaşamlarını sürdürebiliyor ve çoğalabiliyorsa, sağlıklı dokuların ve organların da benzer şekilde işlev görebileceği fikrini pekiştirdi.

Hanau'nun skuamöz hücreli karsinomun deneysel olarak başarılı bir şekilde nakledilebilmesi üzerine yaptığı bu öncü çalışma, tıp dünyasında transplantasyon araştırmalarına olan ilgiyi büyük ölçüde artırdı.

 

Bilimi kanserle savaşmaya adayan bir yaşam, kanserin kendi bedeninde açtığı yarayla son buldu. Arthur Nathan Hanau, 42 yaşında, 24 Ağustos 1900’de yaşamına son verdi. Uzun yıllar boyunca çalışmaları görmezden gelindiği için intihar ettiği yönündeki iddialar, tarihsel literatürde yer bulsa da günümüzdeki biyografik incelemeler ve otopsi raporları bu algıyı önemli ölçüde değiştirdi.

 

Hanau’nun bedeninde yıllar süren acımasız bir mücadele vardı: tekrar eden rektum kanseri, iki ayrı ameliyatla durdurulmaya çalışıldı; ancak hastalık nüksetti. Buna ek olarak, otopsi sırasında bağımsız olarak saptanan büyük bir mide kanseri, ölümcül sürecin son halkasıydı.

 

Araştırmalar artık gösteriyor ki Hanau'nun ölümü, yalnızlıkla değil; bedeninde ilerlemiş, dönemin tıbbıyla başa çıkılamayan iki farklı kanserin yarattığı dayanılmaz fiziksel acılar ve ağır psikolojik yükle ilişkiliydi.

 

Kanser üzerine yaptığı öncü deneyler, transplantasyon ve bağışıklık sisteminin doğasına dair ezber bozan bulgular sunarken; yaşamı, o çok çalıştığı hastalığın en trajik örneği oldu. Kanseri çözmek için yaşayan bir araştırmacı, sonunda o çözülemeyen hastalığın kurbanı oldu.

 

Gelecek Konu: Akciğer Naklinin Tarihçesi -2.25.6- Bert - Otogreft Dışındaki Nakiller Neden Başarısız Oluyor? 

 

  

KAYNAKÇA:

 

    1. PAHSSc - Türkiye'de Akciğer Naklinin Tarihçesi
    2. A History of Organ Transplantation: Ancient Legends to Modern Practice - David Hamilton - 2012
    3. Erfolgreiche experimentelle Uebertragung von Carcinom : Hanau, Arthur : Free Download, Borrow, and Streaming : Internet Archive - 1889
    4. Arthur Nathan Hanau: a further note on the history of transplantation of tumors - PubMed - 1960

 


Yazan: Kamil Hamidullah / KASIM 2023
Önceki güncelleme: 
Son güncelleme: Kamil Hamidullah / TEMMUZ 2025


 

Önceki Konu: Akciğer Naklinin Tarihçesi -2.25.7- Novinsky - Aynı Türler Arasında Başarılı Nakiller Mümkün 

 

 

 

#AkciğerNakli #PAHSSc #LungTransplant #OrganBağışı #OrganNakli #OrganDonation #ArthurNathanHanau #Hanau #Allogreft #Homogreft #LTx

Eskişehir Web Tasarım