Yurii Yurievich Voronoy (1895-1961)
1933 yılının 3 Nisan günü, 38 yaşındaki Ukraynalı cerrah Voronoy, Herson Şehir Hastanesi’nin ameliyathanesinde tıp tarihinde çığır açacak bir girişime hazırlanıyordu. Bu girişim yalnızca bilimsel bir merakın ürünü değil, aynı zamanda derin bir kişisel trajedinin mirasıydı: Voronoy, 13 yaşındayken ünlü matematikçi olan babası Prof. Georgiy Feodosevich Voronoi (1868–1908), kronik böbrek yetmezliği nedeniyle henüz 40 yaşındayken yaşamını yitirmişti. Bu acı kayıp, Voronoy’u böbrek hastalıkları ve organ nakli alanında derin bir adanmışlık ve kararlılıkla yürüttüğü bilimsel araştırmalara yöneltti.
1927 yılında Voronoy'un bilimsel ilgisi, dönemin en tartışmalı tıbbi uygulamalarından biri olan testis transplantasyonuna yöneldi. Ancak bu uygulama, günümüzdeki anlamda organ nakli (transplantasyon) kavramıyla karıştırılmamalıdır. 1920’lerde “transplantasyon” terimi henüz modern tıbbi tanımını kazanmamıştı; organ nakilleri başlamamıştı ve kavram genellikle doku yerleştirme, greftleme ya da implantasyon anlamında kullanılıyordu. Voronoy’un dikkatini özellikle, yaşlanmayı geciktirmek amacıyla primat testis dokusu nakilleri gerçekleştiren Fransız-Rus cerrah Serge (Samuel) Abrahamovitch Voronoff’un (1866-1951) sıra dışı çalışmaları çekti. Bu sıra dışı uygulamalar hem tıp dünyasında hem de Sovyet entelektüel çevrelerinde büyük yankı uyandırdı. Ancak bu tür deneyler, bilimsel ilerleme ile etik sınırlar arasındaki hassas dengenin sorgulanmasına da neden oldu. Doktor kimliği de olan yazar Mihail Bulgakov (1891–1940), 1925’te kaleme aldığı Köpek Kalbi (Sobachye Serdtse / The Heart of a Dog) adlı eserinde bu tür deneyleri eleştirel bir mizahla işleyerek, kontrolsüz bilimsel hırsın tehlikelerine dikkat çekti.
1930’lara gelindiğinde Voronoy, organ nakli tekniklerini hayvan deneyleriyle geliştirmeye odaklanmıştı. Kasım 1930’da, Kharkiv’te düzenlenen IV. Tüm Ukrayna Cerrahlar Kongresi'nde, bir köpeğin boynuna yerleştirdiği böbreğin altı ay boyunca işlevini sürdürdüğünü gösteren sunumu büyük ilgi topladı. Bu başarı, canlıdan canlıya organ naklinin mümkün olabileceğine dair önemli bir kanıtı temsil ediyordu.
Bu deneysel becerileri, 1931 yazında onun Kharkov Tıp Enstitüsü’nde Profesör Vladimir Nikolaevich Shamov'un (1882-1962) kliniğinde asistanlık yaparken Herson Şehir Hastanesi’ne atamasına vesile oldu. Burada başhekim ve cerrahi bölüm başkanı olarak görev yapmaya başladı.
Bu bilimsel birikim, 26 yaşındaki Oksana Galushko’nun trajik hikayesiyle kesişti. Kocasının ihaneti ve terk edişinden sonra büyük bir duygusal çöküntü yaşayan Galushko, 31 Mart 1933’te dört gram seyreltilmemiş sublimat (cıva(II) klorür) yutarak intihar girişiminde bulundu. Bu madde, o dönemde tarımda tohum ilaçlamada ve tekstil ürünlerinin dezenfeksiyonunda yaygın olarak kullanılıyordu.
Zehirlenmeye rağmen hastaneye geç başvurdu. Durumu hızla kötüleşti ve dört gün sonra Herson Şehir Hastanesi’ne ağır böbrek yetmezliği belirtileriyle kaldırıldı. Akut böbrek hasarı sonucu idrar çıkaramayan hasta, günler içinde bilincini kaybetti. Mevcut tedavi yöntemleri oldukça sınırlıydı: %5’lik glikoz infüzyonu, lavmanlar ve sıkı bir diyet. Ancak bu yöntemler, hastanın durumunu kurtarmaya yetmiyordu.
Bu aşamada Voronoy, uzun süredir üzerinde çalıştığı deneysel organ nakli araştırmalarını insan üzerinde uygulama fırsatı gördü. Amacı, böbrek naklini kalıcı bir tedavi olarak değil, hastanın kendi böbrekleri yeniden işlev kazanana kadar geçici bir “destek organı” olarak kullanmaktı Başka tedavi seçeneği kalmamıştı.
Voronoy, canlı bir donörden organ almanın etik açıdan kabul edilemez olduğunu savunuyordu:
“Bir hastayı kurtarmak uğruna, sağlıklı bir insandan organ alarak ona kasten sakatlık vermek asla meşru olamaz.”
Aynı gün, yaklaşık 60 yaşında bir erkek hasta, ağır bir kafa travması sonucu hastaneye getirildi. Tüm müdahalelere rağmen hayatını kaybetti. Voronoy, bu ölümü nakil için bir fırsat olarak değerlendirdi. Ancak yapılan kan grubu testleri ciddi bir uyumsuzluğu ortaya koydu:
Bu eşleşme, dönemin bilgisiyle dahi yüksek risk taşıyordu. Başka tedavi seçeneği kalmayan Voronoy, 0 grubunun evrensel verici olduğu yönündeki yaygın kabulü temel alarak nakli gerçekleştirmeye karar verdi. Donör böbreği, ölümden yaklaşık altı saat sonra çıkarılarak nakil için hazırlandı.
Deri dışında kadavradan doku ve organ nakli henüz yeni bir araştırma alanıydı. Shamov’’un, Fedor Andreevich Andreev’in (1879–1952) ölümün ani değil, aşamalı bir süreç olduğu yönündeki tezini; bir köpeğin ölümünden 11 saat sonra ondan alınan kanın yaşayan bir köpeğe başarıyla naklederek kanıtlamasının ve kadavradan nakillerin mümkün olduğunu göstermesinin üzerinden beş yıl geçmişti.
Ameliyat, 3 Nisan 1933 akşamı saat 21:00’de lokal anestezi altında gerçekleştirildi. Böylece tarihte insandan insana yapılan ilk organ nakli, 1933 yılında Dr. Yurii Voronoy’un bir kadavradan aldığı böbreği Oksana Galushko’ya nakletmesiyle gerçekleşti. O dönemde ne kriyokonservasyon ne de gelişmiş organ koruma çözeltileri mevcuttu. Bu nedenle böbrek, alıcının vücuduna ulaşana dek uzun süre termal iskemiye (oksijensizliğe) maruz kaldı. Ancak bu sürenin organın yaşama şansını ciddi biçimde azaltabileceği henüz bilinmiyordu.
Böbrek, alıcının sağ uyluğunun ön-iç kısmına, büyük damarların anatomik seyrine uygun biçimde yerleştirildi. Anastomoz işlemi, Alexis Carrel’in damar dikim teknikleri esas alınarak dikkatle uygulandı. Klemp’ler çıkarıldığında, böbreğin rengi donuk gri tonlardan canlı kırmızıya döndü; yüzey damarları doldu ve nabzı hissedildi. Bu, organın yeni vücutta geçici de olsa kanlanmaya başladığını gösteriyordu.
Ancak ne yazık ki, böbrek idrar üretmedi. Ameliyattan 48 saat sonra Oksana Galushko hayatını kaybetti.
Nakil klinik olarak başarısız olsa da, tıp tarihinde devrim niteliğinde bir olaydı. Bu girişim, insandan insana yapılan ilk kadavradan böbrek nakli olarak kayıtlara geçti. O dönemde, ölüden alınan organların "kadavra zehiri" taşıdığına ve asla işlev gösteremeyeceğine dair yaygın bir batıl inanç vardı. Bu inanç, organın ölüm sonrası zehirli maddelerle kirlendiğini iddia ediyordu. Ancak bu nakil, bu efsaneyi tarihin tozlu sayfalarına gönderdi. ediyordu. Nakledilen böbrek, kısa süreli de olsa yeni bedende yaşam belirtileri göstererek bilim dünyasında bir dönüm noktası oluşturdu. Bu gelişme, yalnızca dokuların değil, organların da nakledilebileceğini göstermesi bakımından büyük önem taşıyordu.
Yurii Voronoy’un 1933’teki bu cesur girişimi, organ nakli tıbbının temel taşlarından biri haline geldi. Başarısız sonuç, tıbbi sınırları anlamamızı ve immünoloji, kan grubu uyumu, organ koruma teknikleri gibi konulara odaklanmamızı zorunlu kıldı.
Voronoy’un ameliyatı, 1954’te Joseph Murray’in bir ikizden diğerine yapılan ilk başarılı böbrek nakline kadar geçen süreçte, bilim insanlarına ilham kaynağı oldu. Milyonlarca hayatı kurtaran modern organ nakli uygulamalarının kapısını aralayan bu girişim, tıp tarihinde daima cesaretin ve bilime olan adanmışlığın bir sembolü olarak kalacaktır.
Tarihteki ilk böbrek naklinin 75. yıldönümünde, Dr. Yurii Voronoy’un öncü vakası günümüz tıbbi bilgileri ışığında yeniden değerlendirildi. Uzmanlar, ameliyatın başarısız olmasının birden fazla nedeni olduğunu ortaya koydu. Voronoy’un elinde modern olanaklar bulunsa bile, hastanın civa zehirlenmesine bağlı durumu nedeniyle sonucun değişmeyeceği vurgulandı. Zehirlenme, hastanın böbrekleri, karaciğeri ve diğer iç organlarında ciddi hasara yol açmıştı. Otopsi bulguları, bu organlardaki yaygın bozulmayı açıkça gösterdi. Ayrıca, yüksek civa seviyesi nakledilen böbrek üzerinde toksik etki yaratarak organın işlev görmesini engelledi.
Ameliyat sonrası, donörden alınan böbrek hastanın sağ uyluğuna yerleştirildiğinde kısa süreli yaşam belirtileri gösterdi: rengi canlandı, kan akışı başladı ve nabız hissedildi. Ancak böbrek idrar üretemedi. Donörün ölümünden organın çıkarılmasına kadar geçen yaklaşık altı saatlik süre, böbreğin oksijensiz kalmasına ve dokularının zarar görmesine neden olmuştu.
Kan grubu uyumsuzluğu da ayrı bir sorundu. Donör B grubundayken alıcı 0 grubundaydı. O dönemde 0 grubunun “evrensel verici” olduğu düşünülse de, bu yanlış varsayım organın işlev kaybına katkı sağladı.
Ayrıca tüm bu zorluklar açılsaydı bile, dönemin en büyük engeli olan bağışıklık baskılayıcı ilaçların henüz geliştirilmemiş olması, nakledilen böbreğin reddini önlemeyi imkansız kılacaktı.
Yazan: Kamil Hamidullah / KASIM 2023
Önceki güncelleme:
Son güncelleme: Kamil Hamidullah / EYLÜL 2025
#AkciğerNakli #PAHSSc #LungTransplant #OrganBağışı #OrganNakli #OrganDonation #LTx #YuriiVoronoy #BöbrekNakli #OksanaGalushko #KadaverikBağış #VefatenBağış